1,5 ay oldu Hindistan hudutunu geçeli, oldu ya, zaman akıp geçiyor. Neredeyse 45 gün, ve 9 saat diyelim. En az 50 tane yeni kişi ile tanıstım, 150 tane çeviri yaptım, 2 kilo kadar verdim ve 100 000 den fazla roupi harcadım. Toplam 10 gecem uykusuz, 30 gecem kalabalık ve 30 gecenin sabahı zor geçti. 2 kere miğdem ağrıdı, 1 kere motor kullandım ve düştüm, yüzlerce içimden küfür ettim ve 1 kere ağladım... Sayıyla ölçebileceğim başka şeyler düşünüyorum, aklıma başka birşey gelmiyor. Iyikide gelmiyor...

Orda burda yaşananlar sayıyla, gramla, litreyle ölçülemez, beynimdeki fırtınıların, içimdeki farklı farklı hislerin bir boyutu yada ağırliğı yok. Hayat hikayesinin toplam sayfa sayısı yok. Bazı sayfalar var tozlu, bazı sayfalar var süt beyaz, kimi üflemeden dönen, kimi iki elle bile çevirilemeyen sayfalarla dolu hayat. Zormu? Kolaymı? Bilmiyorum bu basit bir soru değil. Ama dahada iyi anladımki, hayat benim dışımda gelişiyor, plan yaptığımı sanıyorum, seçtiğimi yada istediğimi sanıyorum ama hayat gülüyor bunlara. Dalga geçer gibi izliyor beni, ve her doğrulduğumda, bir çelme takıyor bile bile, şaka olsun diye. Tam oturduğumu sanıyorum, zile basip kaçiyor hayat. Evet çok şakacıdır kendisi, çocukça sakaları hele pek çok sever. Madem öyle, en iyisi oyuna dahil olmak, onunla birlikte gülmek, onunla birlikte zile basıp kaçmak, ve işte o zaman eylence bağlıyor.

Bir sonraki oyunu söylemiyor hiç bir zaman, sürprizleride sever kendisi. Bir sonraki durak, mola ne zaman bilmiyorum. Hangi dekorda saklambaç oynayacağımızı söylemiyor, kiminle, kaç kişiyle meçhul. Oyunun sonuna kadarda kim kazanır belli değil, kurallar belli değil, ama önemli olan oynamak. Merak etmeyin, oyuncu sayısı sınırsız, geç kalmadınız, sizde katılın, hep birlikte oynayalım.